
18 Kasım 2025
Antimikrobiyal direnç, dünya genelinde giderek büyüyen ve modern tıbbın kazanımlarını tehdit eden en önemli halk sağlığı sorunlarından biri haline gelmiştir. Mikroorganizmaların antimikrobiyal ilaçlara karşı duyarlılıklarını kaybetmeleri sonucunda ortaya çıkan bu durum; daha önce kolaylıkla tedavi edilebilen birçok infeksiyonun artık daha uzun sürdüğü, daha ağır seyrettiği ve tedavisinin zorlaştığı anlamına gelmektedir. 2019 yılında yayımlanan geniş kapsamlı küresel analizde, antimikrobiyal direncin dünya genelinde doğrudan 1.27 milyon ölüme yol açtığı tahmin edilmiş ve bu rakamın her yıl artabileceği öngörülmüştür.
Antimikrobiyal farkındalığın artırılması amacıyla 18–24 Kasım tarihleri “Avrupa Antimikrobiyal Farkındalık Haftası” olarak ilan edilmiştir. Bu hafta, toplumun tüm kesimlerinde bilinç oluşturmayı, antimikrobiyal ilaçların doğru kullanımını teşvik etmeyi ve dirençle mücadelede ülkeler arası iş birliğini güçlendirmeyi hedefler. Bu yaklaşımın temelinde “Tek Sağlık” anlayışı yer almaktadır; çünkü insan sağlığı hayvan sağlığı, tarım uygulamaları ve çevresel etkenlerle doğrudan bağlantılıdır. Direnç, yalnızca bir sağlık sorunu değil, bütüncül bir ekosistemi ilgilendiren küresel bir meseledir.
Antimikrobiyal direncin ortaya çıkmasının başlıca nedeni, antibiyotiklerin uygunsuz ve gereksiz kullanılmasıdır. Viral infeksiyonlarda antibiyotik talep edilmesi veya reçete edilmesi, tedavinin önerilen süreden önce kesilmesi, gereksiz yere güçlü ve geniş spektrumlu antibiyotiklere başvurulması mikroorganizmalarda direnç gelişimini hızlandırır. Bunun yanında, sağlık kurumlarında yetersiz infeksiyon kontrol önlemleri, el hijyenine uyumsuzluk, sterilizasyon sorunları, hayvancılıkta kontrolsüz antibiyotik kullanımı, çevreye karışan antibiyotik atıkları, güvenli suya ve sanitasyona erişimdeki eksiklikler de direnci artıran faktörler arasındadır. Antimikrobiyal direnç, çok faktörlü bir sorun olduğu için yalnızca bireysel değil, toplumsal ve kurumsal düzeyde müdahaleler gerektirir. Bu tehditle mücadelede ilk ve en etkili adım, infeksiyonların ortaya çıkmasını önlemektir. Temiz suya erişim, hijyen ve sanitasyonun iyileştirilmesi, aşılama oranlarının artırılması, sağlık hizmetlerine erişimde iyileştirme sağlanması ve toplumda temel hijyen alışkanlıklarının yerleşmesi direnç gelişimini önemli ölçüde azaltır. El hijyeni, basit görünen ancak etkisi kanıtlanmış en güçlü infeksiyon kontrol yöntemlerinden biridir. Sağlık çalışanlarının infeksiyon kontrol protokollerine uyumu, izolasyon önlemlerinin doğru uygulanması ve hastanelerde düzenli gözetim sistemlerinin çalıştırılması dirençli mikroorganizmaların yayılımını önleyen temel uygulamalardır.
Bireysel düzeyde ise antibiyotiklerin yalnızca hekim önerisi ile kullanılması, tedavinin önerilen dozda ve sürede tamamlanması, başkasına ait antibiyotiğin kullanılmaması, arta kalan antibiyotiklerin saklanmaması ve danışılmadan tekrar kullanılmaması büyük önem taşır. Antibiyotiklerin ağrı kesici, ateş düşürücü ya da bağışıklık güçlendirici olmadığı unutulmamalıdır. Solunum yolu infeksiyonlarının önemli bir kısmının viral olduğu ve antibiyotiklerin viruslara etkisi bulunmadığı göz önünde bulundurulmalıdır.
Türkiye, uzun yıllar boyunca OECD ülkeleri arasında kişi başına antibiyotik tüketiminin en yüksek olduğu ülkelerden biri olmuştur. Reçetesiz antibiyotik satışının yasaklanması önemli bir ilerleme olsa da, halen toplumda antibiyotik talebinin yüksek olduğu ve gereksiz kullanımın devam ettiği bilinmektedir. Bu durum hem toplum hem de hastane kaynaklı infeksiyonlarda direnç oranlarının artmasına yol açmakta ve tedavi seçeneklerini sınırlamaktadır. İdrar yolu, akciğer ve deri-yumuşak doku infeksiyonları gibi sık görülen durumlarda bile dirençli bakterilerle karşılaşılabilmesi tedaviyi zorlaştırmakta ve daha maliyetli, daha toksik ilaçlara ihtiyaç duyulmasına neden olmaktadır.
Geleceğe yönelik projeksiyonlar, gerekli önlemler alınmazsa antimikrobiyal direncin küresel ölçekte çok daha ciddi sonuçlara yol açacağını göstermektedir. DSÖ ve çeşitli uluslararası araştırma konsorsiyumları, 2050 yılına gelindiğinde direnç nedeniyle yıllık ölüm sayısının 10 milyona yaklaşabileceğini öngörmektedir. Yeni antibiyotik geliştirme hızının yavaşlaması, mevcut ilaçların etkisiz hale gelmesi riskini daha da artırmaktadır. Modern tıbbın temel bileşenlerinden olan cerrahi işlemler, yoğun bakım uygulamaları, organ nakli ve kanser tedavilerinin gelecekte güvenli bir şekilde sürdürülebilmesi, bugün alınacak kararlı önlemlere bağlıdır.
Antimikrobiyal dirençle mücadelede başarı; toplumun bilinçlenmesi, sağlık çalışanlarının sorumlu antibiyotik kullanımı konusunda duyarlı davranması, hayvancılık ve tarım sektöründe kontrollü ilaç kullanımının sağlanması, çevresel atık yönetiminin iyileştirilmesi ve ülkelerin güçlü sağlık politikaları geliştirmesiyle mümkündür. Antimikrobiyal ilaçların etkinliğini korumak, yalnızca bugünün değil, gelecek nesillerin sağlığını güvence altına almak için zorunludur. Bu nedenle antimikrobiyal direnç, hepimizin ortak sorumluluğu olan küresel bir mücadeledir.
KLİMİK Antibiyotik Direnci Çalışma Grubu (ADÇG) Yürütme Kurulu