Dünyada Kızamık Salgını Riskini Artıran Aşı Karşıtı 8 Yanlış Bilgi
12 Şubat 2019
Dünyada kızamık salgını uyarısında bulunan ülkeler arasına ABD’den sonra Filipinler de katıldı. Filipinler Sağlık Bakanlığı’ndan 7 Şubat’ta yapılan açıklamada, 2018’e kıyasla ülkede kızamık vakalarında yüzde 74 artış kaydedildiği bildirildi.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, bu bulaşıcı hastalık nedeniyle 2017’de 111 bin kişi hayatını kaybetti.
Bu salgına, aşılarla ilgili yalan ve sahte haberlerin yayılması ve çöken sağlık sistemlerinin yol açtığı belirtiliyor. 2016-17 yıllarında dünya çapında kızamık vakalarında yüzde 30 artış kaydedildi.
DSÖ, “Bir ülkede meydana gelmiş olan birkaç vaka, aşı koruması olmadan kısa sürede on binleri, hatta yüz binleri bulabilir” diyor.
En yüksek artışlar Kuzey ve Güney Amerika, Avrupa ve Doğu Akdeniz’de oldu. Aşı karşıtı hareketin başını ABD çekiyor.
Aşıların yararları konusundaki bilimsel verilere rağmen aşı oranlarının düşmesi şu yanlış kanılara bağlanıyor:
1.”Aşı otizme neden olabilir”
Batılı ülkelerde kızamık aşısı oranlarının düşmesi esas olarak İngiliz cerrah Andrew Wakefield’ın açıklamalarına dayanıyor.
1997’de ünlü tıp dergisi Lancet’te yazdığı bir makalede Wakefield, kızamık-kızamıkçık-kabakulak (KKK) için yapılan karma aşının çocuklarda otizme yol açtığını iddia etmişti.
O tarihten beri yapılan birçok araştırmada aşı ile otizm arasında böyle bir bağlantı bulunamadı. Lancet dergisi bu araştırmayı yayından kaldırdı ve Wakefield İngiltere’de meslekten men edildi.
Ancak onun ileri sürdüğü iddialar nedeniyle KKK aşısı oranları İngiltere’de 1996’da yüzde 92’den 2002’de yüzde 84’e kadar düştü. O tarihten bu yana yüzde 91’e tırmandıysa da bu oran hala DSÖ’nün önerdiği yüzde 95’in altında.
2.”Çocukların bağışıklık sistemi bu kadar çok aşıyı kaldıramaz”
Çocuklar iyaşına gelinceye dek ortalama 11 aşı oluyor. Bazı aileler bu kadar aşının çocuklarının bağışıklık sistemine aşırı yüklenme yapacağına inanıyor.
Aşı, belli hastalıklara yol açan virüs ve bakterilerin değişime uğratılarak hastalığa yol açmayacak şekilde vücuda enjekte edilmesini ve böylece vücudun o hastalıklarla savaşmaya hazırlanmasını sağlıyor.
Yeni doğmuş bebeklerin bile bağışıklık sistemi yabancı unsurlara karşı mücadele kapasitesine sahiptir. Yani aşı vücuda girdiğinde de vücut buna bağışıklık sistemiyle tepki gösterip hazırlanır.
3. “Aşı uygulaması başlamadan önce hastalıklar zaten yok oluyordu”
Buradaki argümana göre, sosyo-ekonomik koşullardaki iyileşmeler, beslenme ve hijyendeki gelişmeler, zaman içinde aşılar kadar etkili olmuştur.
Bu gelişmelerin bazı hastalıklarda aşı henüz çıkmadan önce ölüm oranlarını düşürdüğü doğrudur. Ancak hastalıkların bulaşma oranlarının büyük ölçüde düşmesi aşıların işe yaradığını gösteriyor.
Örneğin ABD’de 1960’ta 5300 kişi kızamıktan ölürken, bu sayı 2012’de 450’ye düşmüştü. İlk kızamık aşısı 1963’te yapıldı.
Aşı sadece hastalığı yakalanma halinde hayatta kalma oranını artırmakla kalmadı, aynı zamanda aşılamaya başlanan ilk beş yıl içinde (1963-68) kızamık vakası sayısını büyük ölçüde azalttı.
Ayrıca aşı oranlarındaki düşüşün hastalık artışına yol açtığını gösteren pek çok veri bulunuyor.
4. “Hastalananların çoğu zaten aşı olmuştu”
Aşı karşıtlarının kullandığı argümanlardan biri de bu. Hiçbir aşı yüzde 100 etkili değildir. DSÖ, çocuklara yapılan aşıların etki oranının yüzde 85-95 olduğunu söylüyor.
Aşı olduğu halde hastalananların sayısının olmayanlardan daha fazla olmasının tek nedeni aşı olan sayısının çokluğundandır.
Aşı olmayanların hastalanma oranı çok daha yüksektir.
5. “Büyük ilaç şirketleri ticari çıkarları için aşı pazarlıyor”
DSÖ tahminlerine göre dünya aşı piyasasının değeri 2013’te 24 milyar doları buluyordu.
Bunun toplam ilaç piyasasındaki payı yüzde 3’ü bulmuyor.
Son yıllarda Çin gibi yeni sanayileşen ülkelerde aşı programlarının yayılması ve Microsoft’un sahibi Bill Gates gibi bazı zenginlerin aşı araştırmalarını finanse etmesi ile aşı piyasası genişledi.
Ancak insanlığın bütünü açısından aşı çok daha büyük bir çıkarı ifade ediyor; zira hastalıkların tedavisi çok daha pahalı bir süreç.
2016’da John Hopkins Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmada, dünyanın en yoksul 94 ülkesinde aşıya yapılan her bir dolarlık yatırımın sağlık harcamaları, hastalık ve ölüm nedeniyle verimlilik kaybı gibi etkenler bakımından 16 dolarlık tasarruf sağladığı vurgulanıyordu.
6. “Ülkemde bu hastalık tamamen ortadan kalktığı için aşıya ihtiyacımız yok”
Aşı yoluyla birçok ülkede önlenebilir hastalıklar azaldı, ancak bu dünya çapında bu hastalıkların kontrol altına alındığı anlamına gelmiyor.
Bazı hastalıklar başka bölgelerde, bazen salgın derecesinde olmak üzere, hala yaygın. Üstelik küreselleşme nedeniyle bunların kolaylıkla başka bölgelere yayılma potansiyeli var. 2017-18 arasında Avrupa’da bulaşıcı hastalık vakaları 83 bin ile son on yılın en yüksek seviyesine çıktı.
7. “Aşılar güvenli olmayan toksinler içeriyor”
Ebeveynlerin en büyük kaygılarından biri de aşılarda yer alan formaldehit, cıva ve alüminyum gibi maddeler.
Bunlar belli bir seviyenin üzerine çıktığında tehlikeli olabilecek maddeler.
Ancak aşıların içerdiği miktar oldukça düşük. Örneğin ABD Gıda ve İlaç kurumu verilerine göre, bir aşıdaki cıva miktarı 85 gram ton balığı konservesinin içerdiği cıvaya eşdeğer.
8. “Aşı bir Batı komplosu”
Aşının sivillere saldırı amacıyla kullanıldığına dair teoriler hala alıcı buluyor. Nijerya’nın kuzeyinde, aşının kız çocuklarında kısırlığa yol açtığı ve HIV virüsünün yayılmasına neden olduğu yönündeki söylentiler çocuk felcine karşı savaşı sekteye uğrattığı gibi, sağlık görevlilerine saldırılara kadar gidebiliyor.
Çocuk felci virüsünün hala yaygın olduğu Afganistan ve Pakistan’da da hala aynı söyletiler dolaşımda.
Ancak aşı kampanyalarının amacının sorgulanmasını güçlendiren olaylar da yok değil. Örneğin, Mart 2011’de Amerikan istihbarat örgütü CIA, El Kaide lideri Osama Bin Ladin’in saklandığı yeri belirlemek üzere Pakistan’da sahte bir hepatit B aşı kampanyası başlatmıştı.
Bu olay ortaya çıktığında zaten aşılama oranı düşük olan ülkede aşıya karşı güvensizlik daha da artmıştı.
Türkiye’de aşı reddine karşı uyarı
Sağlık Bakanlığı Bağışıklama Danışma Kurulu üyesi ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, son yıllarda kızamık vakalarındaki artışa dikkat çekiyor.
Son birkaç yıldır Türkiye’de de artan aşı karşıtı söylemlerin etkisiyle halkın çocuklarını aşılatmamaya başladıklarını vurgulayan Ceyhan, 2011 yılında 183 kişiyle başlayan aşı karşıtlığının 2013’te 980’i bulduğunu, 2017’de ise 23 bin 600 ailenin çocuklarına aşı yapılmasını reddettiğini belirtiyor.
Ceyhan, aşı reddinin 50 binleri bulması halinde Türkiye’de salgın meydana gelebileceği uyarısında bulunuyor.
Geçmiş salgınlardan elde edilen verilere göre, her kızamık geçiren bin çocuğun 100’ü hastaneye yatıyor, bu çocukların yaklaşık 20’si hayatını kaybediyor, 30’unda ise beyin hasarı meydana geliyor.
Haber İçin [Tıklayınız]